top of page

Ankara Vergi Avukatı

Ankara Vergi Avukatı

Ankara Vergi Hukuku Avukatı

Vergi, devletin yetki ve egemenliğine dayanarak tek taraflı olarak belirlediği parasal ödemelerdir ve genellikle kamu giderlerini finanse etmek amacıyla tahsil edilirler. Vergi hukuku, devlet ile vergi mükellefi arasındaki hukuki ilişkileri inceleyen bir alandır. Başkent Ankara'da, Ankara Barosu'na kayıtlı 40.000'den fazla avukat bulunmaktadır. Bu avukatların bir kısmı, vergi konusunda uzmanlaşmış Ankara vergi avukatları olarak çalışmaktadır. Vergilerin dışında, resim, harç, fon, prim ve katılma payı gibi kamu kaynaklı gelirler de geniş bir şekilde vergi hukukunun kapsamına girerler.

Pirzade Hukuk ve Danışmanlık Ofisi, Ankara'da vergi konularında faaliyet gösteren bir avukatlık bürosudur. Ankara Vergi Avukatı spesifik olarak bir takım alanlarda uzmanlaşmıştır. İş alanları şu şekildedir:

  1. Vergi sorunlarının çözümü için, hukuki süreç öncesinde uzlaşma komisyonu ve vergi davalarının olası neticelerini değerlendirme,

  2. Vergi davalarının açılması ve izlenmesi,

  3. Uzlaşma komisyonu sürecinin takibi,

  4. Vergi uyuşmazlıklarında ilgili idari birimlere; pişmanlık, özelge, şikayet, düzeltme, izah gibi işlemlerin yapılması,

  5. Vergi incelemesi sürecinde, inceleme memurlarıyla iletişim kurularak sürecin takibi,

  6. İnceleme işlemlerinde meydana gelen hukuki hatalara itiraz etme ve dava süreçleri,

  7. Vergi Usul Kanunu kapsamında yer alan suçlarda sanık müdafiiliği,

  8. Vergisel süreçte yaşanan hak ihlallerine karşı Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapma gibi vergi hukukundan kaynaklanan tüm uyuşmazlıklarda faaliyet gösterme.

Verginin en kapsamlı tanımı Anayasa 73. madde yer almaktadır. Bu maddeye göre;

 

“Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali güçlerine göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir ve kaldırılır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflı, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapma yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir.”

Vergi; devletin kamu giderlerini karşılamak üzere kişilerden icbarla ve özel bir karşılığı olmaksızın elde ettiği gelirlerdir. *Her vergi kanunu, düzenlediği verginin ne üzerinden alınacağı konusunda açık bir düzenleme içerir. Tabi, vergilerin her birinin bir konusu vardır. Vergiyi ne üzerinden alıyorsak o şey verginin konusunu oluşturur. Örneğin: 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun konusu emlaktır. 

Vergi hukukunda karşımıza sıkça çıkacak vergi benzeri bazı terimlerin tanımları:

 

  • Resim; bir iş ya da faaliyetin yapılmasına kamu kuruluşlarınca izin verilmesi üzerine bu izinden yararlanan kişilerden alınan paradır. Günümüzde resim uygulaması oldukça azalmakla birlikte halen örnekleri mevcuttur. Örneğin; avcılar avlanma ruhsatı alırken bir resim ödemektedirler. Resmin vergiden farkı herhangi bir karşılığının olmasıdır.

 

  • Harç, bazı kamu kuruluşlarının sundukları hizmetlerden yararlanırken kişilerin bedeli olarak verdikleri paradır. *Vergiden farkı karşılığının olmasıdır. Örnek: yargı harçları, noter harçları…

  • Şerefiyeler; devletin, özellikle belediyelerin, yürüttükleri imar faaliyetleri sonucunda vatandaşların taşınmazında sebep olan değer artışının tahsiline denir. Örneğin, evinizin önünden bir yol geçer veya güzel bir park inşa edilir. Bunun sonucunda evinizin değeri arttığı için sizden şerefiye bedeli tahsil edilir.

  • Katılma payında ise gayrimenkulün değerinde bir artış olup olmamasına bakılmaksızın, belediyelerin yaptıkları bazı hizmetlerin harcamalarına hizmetten yararlananların katkılarını sağlamak amacıyla alınan paradır.

  • Parafiksal gelirler, belli amaçlar doğrultusunda faaliyet gösteren kurumların bu faaliyetlerine devam edebilmek için hizmetleri yararlanan veya üyelerinden aldıkları paralar yani mali yükümlülüklerdir. Örnek olarak meslek odalarına yapılan ödemeler, avukatın baroya ödediği aidat gösterilebilir. Parafiksal gelirler diğer gelirler gibi hazineye gitmez, tahsil edilen kurumda kalır. Genelde karşılıklıdır. Vergiden farkı herkes için değil ilgilisi için zorunlu ödemeler olmasıdır.

 

Vergi hukuku; vergi borcunun doğumundan sona ermesine kadar gerçekleşen bütün işlemlerle birlikte devletin ve kişilerin karşılıklı hak ve ödevlerine ve bu alanda çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin hukuk kurallarıdır.

 

Geniş anlamda vergi; resim, harç ve şerefiye gibi tüm gelirleri kapsamakta iken dar anlamda vergi sadece teorik açıdan vergiyi kapsar.

 

Vergi hukuku temellerini Anayasa'dan alır. Vergilendirme işlemlerinin özünde bir idari işlem olması sebebiyle idare ve idari yargılama hukukuyla sıkı bir bağı vardır.

  • Vergi Usul Kanunu: Temel kaynağı kuşkusuz 213 sayılı Vergi Usul Kanunudur. Kapsamına; yükümlünün ödevleri, vergilendirme işlemlerinin yapısı, yöntem kuralları gibi konular girer.

 

  • Vergi İcra Kanunu: Vergi alacağının güvence altına alınması ve gerektiğinde zorla tahsiline ilişkin kuralları kapsar. Temel kaynağı 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun

 

  • Vergi Yargılaması Kanunu: Konusu vergi uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin kurallardır. Çıkan uyuşmazlıkların çözümü için bazı idari çözüm yöntemleri öngörmüştür. Gerektiğinde çözüm yolu olarak yargı yolu da öngörmektedir.

 

  • Uluslararası Vergi Kanunu: Uğraş alanı uluslararası nitelik arz eden sorunlarının çifte vergilendirme probleminin [X ülkesi ile Y ülkesi arasındaki ticari ilişkilerin sonucu kazanılan paranın vergisini iki ülkenin de almak istemesi sorunu (ülkeler arası çifte vergilendirme önleme anlaşması ile önlenir)] ve vergi cennetleri ile mücadele gibi konulardır. Uluslararası anlaşmaların yanı sıra iç hukuk düzenlemeleri ile bazı önlemler alınmaya çalışılmaktadır.

Peçeleme Sözleşmeleri

 

Peçeleme sözleşmeleri; kişilerin yaptıkları sözleşmelerde bazı hukuki ilişki ve sonuçları vergi kaçırma amacına dönük olarak kullanma amacı taşımalarıdır. Bu tür sözleşmelerin belirgin bir örneği ise uygulamada zaman zaman karşılaşılan “para faizsiz, ev kirasız” sözleşmeleridir. Gelir vergisi ödeme mükellefiyetinin doğması için temel şart bir gerçek kişinin gelir elde etmesidir. Bu tip sözleşmelerde taraflardan biri diğerine sahip olduğu konutu bedelsiz kullandırmakta, diğer taraf ise buna karşılık verdiği ödünç para için faiz talep etmemektedir. Böylece görünüşte iki taraf da gelir elde etmedikleri için gelir vergisi kapsamı dışında kalmaktadırlar. Ancak ekonomik yaklaşım gereği bu ilişkilerin gerçek ekonomik niteliği göz önünde tutularak vergilendirilmeleri yoluna gidilebilir. Bu gibi kanununda iyi niyetli sayılamayacak bu hareketler peçeleme sözleşmesi kapsamına girer. Aynı zamanda örtülü sermaye üzerinden faiz ödemesi ve transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağılımı örnekleri peçeleme sözleşmelerinin tipik örneklerini ve dolayısıyla ekonomik yaklaşım ilkesinin uygulamalarını oluşturmaktadırlar.

Peçeleme sözleşmeleri, özel hukukta kullanılan kanuna karşı hile ve dürüstlük kuralına aykırılık kavramları ile yakından ilişkilidir. Muvazaalı işlemlerden farklı olarak görünürdeki işlemin hukuken geçerli olup olmaması üzerinde durulmaz tek üstünde durulan işlemin vergilendirilip vergilendirilmeyeceğini belirlemek için gerçek ekonomik niteliğidir.

Peçeleme sözleşmesi iddiasının söz konusu olduğu durumlarda bu durumun ispat yükü genel olarak vergi idaresine aittir. Bu iddia her türlü kanıt aracı kullanılarak ispatlanabilir. Ancak “örülü sermaye üzerinden faiz ödemesi” ve “transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı” konularında adi karine bulunduğundan ispat yükü yer değiştirmekte ve yapılan sözleşmenin gerçek ekonomik durumu yansıttığını ispatlama görevi vergi mükellefi veya sorumlusuna geçmektedir.

Kişilerle idare arasında vergi kanunlarında düzenlenen vergilendirme işlemlerinden doğan ilişkilere vergi hukuku ilişkisi denir. Bu ilişki, idare hukukundan doğan genel ilişkilerin vergi hukuku alanına yansıyan özel bir görünümü olarak nitelendirilebilir. Vergi kanunlarında belirlenen vergiyi doğuran olayın meydana gelmesi ile birlikte devletle kişiler arasında kanundan doğan bir alacak-borç ilişkisi kurulmuş olmaktadır.

 

Vergi hukuku ilişkisinin tarafları; borçlu tarafta mükellef (yükümlü) taraf, alacaklı tarafta ise devlet adına vergilendirme işlemlerini yürüten vergi idaresidir. Bu ilişkiye bazı durumlarda mükellefler adına vergilendirmeye ilişkin bazı maddi ya da şekli ödevleri yerine getirmekle görevlendirilen vergi sorumluları da eklenmektedir. Vergi hukuku ilişkisinin asıl tarafları vergi mükellefi ve vergi idaresidir. Vergi sorumluları, vergi hukuku ilişkisine taraflardan biri adına ve hesabına bazı durumlarda katılmakta olduğundan ayrı bir taraf değildirler.

Anayasanın 73. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.” ifadesi ile vergi ödevi ve vergi borcu kavramları gündeme gelmektedir. Vergi ödevi kavramı vergilendirme sürecinin tüm aşamalarında çeşitli sıfatlarla yer alan tüm kişileri ilgilendiren geniş kapsamlı bir kavram iken vergi borcu terimi, somut vergi borcunu malvarlığından ödeme yükümlülüğü altına giren vergi mükelleflerini ilgilendirmektedir.

Vergi mükellefi (yükümlü) kavramı Vergi Usul Kanununun 8. maddesinde “Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek veya tüzel kişidir.” şeklinde tanımlanmıştır.

Vergi mükellefleri, doğan vergi borcundan bütün malvarlıkları ile şahsen sorumludurlar. Vergi mükellefiyeti temelde nakdi (parasal) bir ödevdir. Bunun yanı sıra istisnai olarak ayni sorumluluğun yani bir malın o mala ilişkin vergi borcuna tutulması da mümkündür. İlgili eşya teminat niteliğindedir. Her vergi kanunu verginin kimden alınacağı konusunda açık bir düzenleme içerir.

 

Vergi kanununun mükellef olarak bazı kişilerin yine kanunda yer alan bir hükümle kısmen ya da tamamen; geçici veya kalcı olarak vergi dışında tutulması ise muafiyet (muaflık) olarak adlandırılır. Benzer şekilde aslında verginin kapsamına girmesi gerekirken, bazı konuların vergi dışında tutulmasına ise istisna denir.

Vergi kanunlarında belirtilen mükelleflere kanuni mükellef (yasal yükümlü), vergi yükünü somut olarak taşıyanlara ise gerçek yüklenici (gerçek taşıyıcı) denir. Vergi yükünün ekonomik gerekçelerle bir başka kimseye aktarılmış olması, vergi ödevinin içerdiği görevlerin o kişiye aktarılmış olması sonucunu doğurmaz.

 

Gelir üzerinden alınan vergiler bakımından mükellefler; tam mükellef ve dar mükellef olarak ikiye ayrılır. Tam mükellef sayılanlar Türkiye içindeki ve dışındaki kazançlarının tamamı üzeriden vergiye tabi tutulurken; dar mükellef sayılanlar ise sadece Türkiye’de elde ettikleri gelirleri üzerinden vergi öderler. Türkiye’de yerleşik kişiler ile resmi ya da özel bir kurum adına ve o kurumların işleri dolayısıyla yabancı bir ülkede oturanlar tam mükellef; Türkiye’de yerleşmiş olmayan gerçek kişiler ise dar mükellef kabul edilirler.

Vergi hukuku bakımından ehliyet konusu ile ilgili düzenleme Vergi Usul Kanununun 9. maddesinde yer almaktadır. “Vergi ehliyeti” başlıklı bu maddenin ilk fıkrasına göre “Mükellefiyet ve vergi sorumluluğu için kanuni ehliyet şart değildir."

Vergi yargılamasında mükellef adına işlem yapacak kişilerin mutlaka avukat olması gerekmektedir. (Avukatlar Kanunu m.35)

Vergi sorumlusu kavramı Vergi Usul Kanununun 8. maddesinde “Vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir.” biçiminde tanımlanmıştır. Yani vergi sorumlusu, vergiyi doğuran olayla ilgili olmadığı halde başkalarının vergi borçları ile ilgili olarak maddi veya şekli ödevler altına konulan kişidir.

Vergi sorumluluğunun iki temel özelliği vardır. Bunlar; Sorumluluğun bağımlılığı, sorumluluğun vergi borçluluğu ile doğup, borcun ödenmesi ile sona ermesi demektir. Yani mükellef yoksa sorumluluk da söz konusu olmamaktadır. Miktar bakımından da sorumluluk asıl borç kadardır.

Sorumluluğun feriliği ise borç asıl yükümlüden istenmedikçe sorumluya başvurulamaması demektir. Vergi kesenler öncelikle ödemeyi yapmakta sonra asıl mükelleflere rücu edebilmektedir.

Vergi Usul Kanunu madde 8’de “Bu kanunun müteakip maddelerinde geçen “mükellef” tabiri vergi sorumlularına da şamildir.” lafzından anlaşılabileceği gibi Vergi Usul Kanununda mükelleflerle ilgili olarak düzenlenen ödev ve yetkilerin tümü vergi sorumluları açısından da geçerlidir. Danıştay’ın vergi sorumlularının kesip vergi dairesine yatırdıkları vergiler hakkında dava açıp açamayacakları hususunda verdiği kararlarda farklılıklar görülmektedir. Vergi sorumlularının tarh edilen vergiye karşı dava açma hakkının olmadığı yönünde yüksek yargı kararları bulunduğu gibi Maliye Bakanlığının da sorumluların vergi hatalarına karşı düzenleme isteme yetkilerinin olmadığı görüşünü taşıdığı görülmektedir. Bazı başka yüksek mahkeme kararlarında ise vergi sorumlularının dava açma hakkının kabul edildiği görülmektedir. Vergi Usul Kanununda ise vergi sorumlularının dava açma ya da düzeltme isteme yetkilerini kısıtlayan herhangi bir kural yoktur.

Ankara Vergi Avukatına Neden İhtiyaç Duyulur?

 

Ankara vergi avukatları, vergi hukuku süreçlerinde büyük sorumluluklar üstlenirler. Bu, sıradan bir temsil ilişkisinden çok daha fazlasını içerir. Bunun nedeni şu şekilde açıklanabilir:

Vergi işlemleri, temel Anayasal hakları etkileyen bir konu olduğundan, sürekli olarak yeni Danıştay ve Anayasa Mahkemesi kararlarıyla karşılaşırız. Bu yeni kararlar, mevcut sorunları çözmeye yönelik olabilir. Ancak, bazen eski yöntemlere bağlı kalan vergi memurları, süreci belirsiz bir şekilde yürüterek, vergi mükellefini uzlaşma yoluna gitmekten vazgeçirip dava açtırmayabilirler. Bu tür bir hak kaybı, yalnızca avukat yardımıyla önlenebilir. Ankara vergi avukatları, vergi inceleme sürecinin her aşamasında aktif rol alır, gereken açıklamaları ve yargı kararlarını sunar. Bazen bilinçli olarak vergi memuru işlemlerine itiraz etmezler, çünkü bu durum genellikle dava sürecinde işe yarayacak eksiklikleri ortaya çıkarır.

Ankara vergi avukatları, müvekkillerinin yasal haklarını korumak için hareket eder ve her adımda müvekkil onayı alır. Mevzuata ve Danıştay kararlarına dayanarak komisyona yapılan başvuruları güncellerler. Sürecin sonunda uzlaşma mı yoksa dava mı yoluna gidilmesi gerektiği konusunda müvekkillerine bilgi verir, riskleri ve olasılıkları açıklar.

Eğer dava sürecine gidilirse, Ankara vergi avukatları çok önemli bir rol üstlenir. Özellikle son dönemde Danıştay'ın kararlarına göre, vergisel işlemler çoğunlukla dava yoluyla iptal edilebilir, bu da genellikle vergi memurlarının basit usulsüzlüklerinden kaynaklanır. Ankara vergi avukatları, bu hataları tespit edip dava sürecinde ileri sürerler.

Ankara vergi avukatlarının süreçte üstlendiği önemli görevler sadece bunlarla sınırlı değildir. Özellikle teknik ve hukuki sorunların anlık olarak geliştiği vergisel işlemler gibi alanlarda etkili ve uzun vadeli çözümler için avukat yardımı gereklidir.

bottom of page